SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-VEKALET

<< 1040 >>

باب: إذا وهب شيئا لوكيل أو شفيع قوم جاز.

7. BİR TOPLULUĞUN VEKİLİNE VEYA ARACıSINA (ŞEFİİ) HİBE EDİLİRSE CAİZDİR

 

لقول النبي صلى الله عليه وسلم لوفد هوازن حين سألوه عن المغانم، فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (نصيبي لكم).

Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kendisinden ganimetleri isteyen Hevazin kabilesinin heyetine, "Bana düşen pay sizin olsun" buyurmuştur.

 

حدثنا سعيد بن عفير قال: حدثني الليث قال: حدثني عقيل، عن ابن شهاب قال: وزعم عروة: أن مروان بن الحكم والمسور بن مخرمة أخبراه:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قام حين جاءه وفد هوازن مسلمين، فسألوه أن يرد إليهم أموالهم وسبيهم، فقال لهم رسول الله صلى الله عليه وسلم: (أحب الحديث إلي أصدقه، فاختاروا إحدى الطائفتين: إما السبي وإما المال، وقد منت استأنيت بهم). وقد كان رسول الله صلى الله عليه وسلم انتظرهم بضع عشرة ليلة حين قفل من الطائف، فلما تبين لهم أن رسول الله صلى الله عليه وسلم غير راد إليهم إلا إحدى الطائفتين، قالوا: فإنا نختار سبينا، فقام رسول الله صلى الله عليه وسلم في المسلمين، فأثنى على الله بما هو أهله، ثم قال: (أما بعد، فإن أخوانكم هؤلاء قد جاؤونا تائبين، وإني قد رأيت أن أرد إليهم سبيهم، فمن أحب منكم أن يطيب بذلك فليفعل، ومن أحب منكم أن يكون على حظه حتى نعطيه إياه من أول ما يفيء الله علينا فليفعل). فقال الناس: قد طيبنا ذلك لرسول الله صلى الله عليه وسلم لهم، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (إنا لا ندري من أذن منكم في ذلك ممن لم يأذن، فارجعوا حتى يرفع إلينا عرفاؤكم أمركم). فرجع الناس، فكلمهم عرفاؤهم، ثم رجعوا إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم فأخبروه: أنهم قد طيبوا وأذنوا.

 

[-2307 - 2308-] Mervan İbnü'l-Hakem ve el-Misver İbnü'l-Mahreme şöyle nakleder: Hevazin kabilesinden bir grup Müslüman olup da Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek kendisinden, mallarını ve esirlerini iade etmesini istediklerinde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara, "Bana en sevimli gelen söz, en doğrusudur. İkisinden birini seçin, ya esirler, ya da mallar. Aslmda ben (sizi) beklemiştim" buyurdu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Taif'ten döndüğü zaman, (paylaştırmayı yapmadan önce) on küsür gece onları beklemişti. Resulullah'ın, onlara iki seçenekten yalnız birini geri vereceği ortaya çıkınca onlar, "Esirlerimizi geri almayı tercih ediyoruz" dediler. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Müslümanların arasında ayağa kalktı, Allah'a (C.C.) hamd ve senada bulunduktan sonra; "İmdi, bu kardeşleriniz tevbe ederek bize gelmişler. Ben de esirlerini geri vermeyi uygun gördüm, İçinizden, gönül hoşluğu ile ücretsiz olarak (bunlardan) alınan esiri vermek isterse hemen versin. Kim de kendisine düşen payı elinde tutmak isterse, ona, bize Allah'ın ihsan edeceği ilk ganimet malından ödemek üzere yine kendisinde bulunan esirleri versin" buyurdu.

 

Sahabiler, "Allah Resulü için bunu seve seve yaparız" dediler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, "Şimdi biz, kimin bu söylediğim şeye izin verip kimin vermediğini bilemiyoruz. Gidin, akıl danıştığınız insanlara durumu arzedin, bize son durumu onlar söylesin" buyurdu.

 

Gidip durumu sözü geçer kişilerle konuştular ve Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına geri döndüler, gönül hoşluğu içinde esirleri geri vermeyi ve bu konuda rızalarının bulunduğunu haber verdiler.

 

2307 Tekrarı: 2539, 2607, 3131, 4318, 7176.

2308 Tekrarı: 2540, 2608, 3132, 4319, 7177.

 

 

AÇIKLAMA:     İbn Battal şöyle demiştir: "Resulullah'a Sallallahu Aleyhi ve Sellem gelen heyet, Hevazin kabilesinin elçileri idi. Onlar, esirlerinin geri verilmesi için kabilesinin vekili ve aracısı (şefi') durumunda idiler. Onlar da bunun için aracılık ettiler. Bir vekil ya da aracı, kendisi veya bir başkası için bir talepte bulunduktan sonra talebi kabul edilince, vekil hakkında verilen bu hüküm, vekili olduğu kimseler için de aynı olur."

 

Hattabi şöyle der: Bu hadis, vekilin, müvekkili aleyhine yaptığı ikrar'ın kabul edileceğini gösterir. Çünkü akıl danışılan (arif) kimseler, kabilesinin işleri konusunda vekil gibi değerlendirilir. Ebu Yusuf da bu görüştedir. Ebu Hanife ise, bu hükmün, sadece hakim hakkında geçerli olacağı görüşündedir.

 

İmam Malik, İmam Şafii ve İbn Ebu Leyla ise, "Vekilin, müvekkil aleyhindeki ikrarı geçerli değildir. Hadiste, bunun caiz olduğuna dair bir delil de yoktur. Çünkü kabilenin arifleri, onların vekili değil, yöneticileri (emir) idi. Dolayısıyla onların kabulü, bir hüküm verdiği zaman, hakimin hükmünün kabul edilmesi gibi değerlendirilir" demiştir. Allah (Celle Celaluhu) en iyisini bilir.

 

Yukarıdaki hadis, süre belirlenmeden karz verilebileceğine bir delildir. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, "Bize AIlah'ın ihsan edeceği ilk ganimet malından ödemek üzere" buyurarak belirsiz bir tarih vermiştir. Bu konudaki açık.Iama, aşağıdaki hadis ele alınırken yapılacaktır

 

 

باب: إذا وكل رجل أن يعطي شيئا، ولم يبين كم يعطي، فأعطى على ما يتعارفه الناس.

8. MİKTAR VERİLMEDEN BİR KİMSEYE BİR ŞEY VERMESİ İÇİN VEKALET VERİLMESİ HALİNDE ÖRF'E UYGUN HAREKET EDER

 

حدثنا المكي بن إبراهيم: حدثنا ابن جريج، عن عطاء بن أبي رباح وغيره، يزيد بعضهم على بعض، ولم يبلغه كلهم، رجل واحد منهم، عن جابر بن عبد الله رضي الله عنهما قال:

 كنت مع النبي صلى الله عليه وسلم في سفر، فكنت على جمل ثفال، وإنما هو في آخر القوم، فمر بي النبي صلى الله عليه وسلم، فقال: (من هذا). قلت: جابر بن عبد الله، قال: (ما لك). قلت: إني على جمل ثفال، قال: (أمعك قضيب). قلت: نعم، قال: (أعطينه). فأعطيته فضربه فزجره، فكان من ذلك المكان من أول القوم، قال: (بعينه). فقلت: بل هو لك يا رسول الله، قال: (بعينه، قد أخذته بأربعة دنانير، ولك ظهره إلى المدينة). فلما دنونا من المدينة أخذت أرتحل، قال: (أين تريد). قلت: تزوجت امرأة قد خلا منها، قال: (فهلا جارية تلاعبها وتلاعبك). قلت: إن أبي توفي وترك بنات، فأردت أن أنكح امرأة قد جربت، خلا منها، قال: (فذلك). فلما قدمنا إلى المدينة قال: (يا بلال، اقضه وزده). فأعطاه أربعة دنانير وزاده قيراطا، قال جابر: لا تفارقني زيادة رسول الله صلى الله عليه وسلم. فلم يكن القيراط يفارق جراب جابر بن عبد الله.

 

[-2309-] Cabir İbn Abdullah r.a. şöyle anlatır: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte bir yolculukta idik. Ben, çok yavaş yürüyen bir binek üzerinde olduğum için grubun da en sonunda idim. Bu sırada Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem benim yanıma geldi ve: "Sen kimsin?" diye sordu. Ben, "Abdullah'ın oğlu Cabir"im, diye cevap verdim. Bana, "Yanında bir çubuk var mı?" diye sordu. Ben, "evet" dedim. "Onu bana ver" buyurdu ve bu çubukla deveye vurdu ve deveyi azarladı. Artık bundan sonra deve grubun en önünde gider oldu. Daha sonra bana, "Bu deveyi bana sat" dedi. Ben de, "Ey Allah'ın Resulü' O senin olsun" dedim. Bana, "Hayır, bana sat. Dört dinara aldım, Medine'ye varıncaya kadar sen deveye binebilirsin" dedi.

 

Medine'ye yaklaşınca, ben gitmek için biraz hızlı davrandım. Bana, "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. Ben de, "Dul bir kadınla evlendim (onun yanına)" dedim. Bana, "Bir cariye alsaydın ya, birbirinizle oynaşırdınız" buyurdu. Ben de.

 

"Babam vefat etti, geride de birkaç kızı kaldı. Ben de tecrübeli, olgun bir dul ile evlenmek istedim" dedim. Bana, "O halde, hayırlı olsun" buyurdu.

 

Medine'ye varınca, "Ey Bilal! Cabir'e dört dinardan biraz fazla ver" ded; Bilal de dört dinar ve bir kırat verdi.

 

Cabir, "Resulullah'ın fazladan verdiği bu kırat benden hiç ayrılmasın" ded: Artık bu kırat, Cabir'in kılıcının kınından hiçbir zaman ayrılmamıştı.

 

 

AÇIKLAMA:     İbn Battal şöyle demiştir: Bu hadis, örfün bir delilolarak kabul edileceğini göstermektedir. Çünkü Resulullah (s.a.v.), Bilal'e ne kadar fazla vereceğini açıklamamış, Bilal de, örfe uygun bir şekilde davranmış ve sadece bir kırat vermişti. Eğer Hz. Nebi mutlak bir ifade ile "biraz fazla ver" buyurduğu için bir dinar daha fazla verseydi örf bu uygulamaya engel teşkil ederdi.

 

Bu görüşe şu şekilde karşı çıkılmıştır. Söz konusu miktar, Resulullah'ın s.a.v., fazladan verilmesi için izin verdiği bir miktar olması da muhtemeldir. Sanki o, her bir dinar için % kırat artırılması yönünde izin vermişti (dört dinar için bu, bir kırat eder), dolayısıyla Bilal, örfe göre değil, Resulullah'ın s.a.v. beyanına uygun olarak davranmıştı.

 

 

باب: وكالة المرأة الإمام في النكاح.

9.KADININ, NİKAH AKDİ İÇİN DEVLET BAŞKANINA VEKALET VERMESİ

 

حدثنا عبد الله بن يوسف: أخبرنا مالك، عن أبي حازم، عن سهل بن سعد قال: جاءت امرأة إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم فقالت: يا رسول الله، إني قد وهبت لك من نفسي. فقال رجل: زوجنيها، قال: (قد زوجناكها بما معك من القرآن).

 

[-2310-] Sehl İbn Sa'd şöyle demiştir: Bir kadın Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek, "Ey Allah'ın Resulü! Kendimi sana hibe ettim" dedi. Orada bulunan bir sahabı de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e, "Onu bana nikahlayınız" dedi.  Nebiimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, "Kur'an'dan bildiğin şeyleri ona öğretmen karşılığında onu sana nikahladık" buyurdu.

 

Tekrar: 5029, 5030, 5087, 5121, 5126, 5132, 5135,5141, 5149, 5150, 5871, 7470

 

 

AÇIKLAMA:     Bu konudaki geniş açıklama "nikah" bölümünde yer alacaktır. (bkz. 5149. hadis)

 

Davudi, kadının nikahı için devlet başkanına vekalet vermesi ile ilgili görüşü şu şekilde tenkit etmiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu olayda, ne kadından bir izin almış, ne de kadın ona vekalet vermiştir. Hz. Nebi kadını söz konusu adamla, "Nebi müminlere, kendi canlarından daha yakındır" [Ahzab 6] ayeti gereği evlendirmiştir."

 

Buharr vekalet anlamını, kadının, "Kendimi sana hibe ettim" sözünden çıkarmıştır. Sanki kadın, evlenme işini Hz. Nebi'e (s.a.v.) devretmiştir. Diğer yandan bir kimse, Resulullah'a, "Beni onunla evlendir" dediği zaman kadın buna karşı çıkmamış ve bu konudaki nzası devam etmiştir. Buna göre kadın, evlenme işini, ya bizzat kendisinin evlenmesi ya da uygun gördüğü bir kişi ile evlendirmesi için Resulullah'a devretmiş demektir.